“Three Billboards Outside, Ebbing Missouri”

, , No Comments
En baştan şunu belirteyimki ben her defasında bu ismi uzun uzun yazmayacağım ve zaten bu yazıyı birisi okursa o da her defasında uzun uzun okumayacaktır. O yüzden kısaca “Three Bilboards” demek istiyorum.
Herhangi bir şekilde sinema konusunda ahkam kesecek kadar bilgim yok, zaten haddime de değil. Benden görüntü yönetmeni şuymuş dememi falan kimse beklemesin zaten hayatımda hiçbir görüntü yönetmeni ismi bilmiyorum. Bu da benim ayıbım olsun. Sahne, plan, çekim, sekans gibi sinema terimlerinin bol kullandığı bir yazı da olmayacak. Sadece bu filmi izledim ve üzerinden 3 gün geçmişken bir yerlere not edeyim düşüncesiyle yazıyorum. Ayrıca eğer o kadar ısrarıma rağmen Hilal bu filmi de izlemeyip Friends’i sekizinci tekrara alırsa diye ona, izleyene kadar, sürekli atmalık bir link olsun istiyorum.
Eskiden şimdikine göre çok daha fazla film izler ve en azından o senenin en çok izlenenlerini (bana uyarsa) izlemeye çalışırdım. Bu filmi çok fazla kere görmeme rağmen çıktıktan iki sene sonra izleyebildim. Kapağında olan çeşitli ödül aldık, biz kaliteli filmiz imaları ben de hep ters etki yaptı. Ödül almışsa kesin bana uymuyodur gibi saçma sapan bir düşünceye sahiptim ve fragmanını bile izlemedim. Hiçbir şekilde tavsiye almadan, dur bir film izliyim diye araştırmaya çıkmadan, tamamen internette gördüğüm bir poster sonrası izleme karar verdim ve posteri görmem ile filmi izleyip bitirmemin arası iki saat sürdü.

Gördüğüm poster de bu poster. Normal posterinden bence çok farklı ve en güzeli üstündeki “ödül aldık biz abi Venedik film festivalinde oturmadan beş dakika bizi alkışladılar” damgaları yok.
İsmi zaten insanı meraklandıran bir filmken bu posterle iyice meraklandım ve izlemek istedim.
Diğer postere bakınca küçük bir kasaba, şefler, polisler var iyi polis - kötü polis gibi şeyler düşünüyodum ve salak gibi hiç de açıp fragmana bakayım gibi gayet lüzumlu işlere kalkışmıyodum.


Kadın Başrol Oyuncusu

Yukarıdaki posterden de anlayacağımız gibi başrolümüz bir kadın. Hatta filmdeki oyunculuğu sayesinde artık Oscar ödüllü bir kadın oyuncu olan France McDormand.
2017 senesi önce başrolünde kadın olan 5 güzel film söyle deseniz; Kill Bill 1, Kill Bill 2, Black Swan, A Million Dollar Baby diyip başka güzel film var mı? düşünmeye başlardım. Başka güzel bulamayıp, mecburiyetten, Amelie falan derdim çünkü kadın başrolü olan film sayısı çok çok az. Belki bunlara Açlık Oyunları ve TombRaider serileri eklenebilir ama yine de yeterli değil. 2017 senesiyle birlikte iyi veya kötü de olsa La La Land, Annihilation, Lady Bird, Red Sparrow, Bird Box, I Tonya, Oceans 8, Shape of Water gibi başrolünde kadın oyuncu olan filmler çoğalmaya başladı.

Kısaca Tanıtım Yapmak Gerekirse

Missouri eyaletinin Ebbing adındaki küçük bir kasaba da geçen hikayede kızının tecavüz edilip öldürülmesi üzerine adalet arayışına giren bir kadının hikayesi anlatılıyor. Bu olayın ardından hiçbir insan yakalanıp ceza almamıştır ve tüm kasaba bu konuda üzgün olduğunu söylese de kimse hiçbir şey yapmamaktadır. Bu konuda ailesi dahil kimsenin çabalamadığını düşünen başrol karakter Mildred Hayes, kasaba polislerinin de olayı araştırmak yerine siyahi insanlara zorluk çıkarmakla meşgul olduklarını düşünmektedir. Olayın üstünden 7 ay geçmesine rağmen hiçbir gelişme olmayınca Mildred daha fazla dayanamaz ve Ebbing çıkışındaki üç reklam panosunu kiralayıp afiş astırır. Bu afişler sayesinde kasaba halkının daha da olayın içine gireceğini ve kızına yapılanları bulmak için polislerin de harekete geçeceğini düşünür.
Bunu yapmak için de bir insana okları çevirmek ister ve bunun için de doğal olarak polis teşkilatı şefi Bill Willoughby’i seçer. Ancak kasaba halkı Willoughby’i çok sever ve onun bir suçu olmadığını düşünür. Film boyunca kızını kaybetmiş bir annenin olayı aydınlatmak ve polisleri harekete geçirmek adına yaptıklarını izliyoruz. Bu yorucu yolda kasaba halkı ve polislerin haricinde eski eşi ile çocuğu bile ona yardımcı olmamaktadır.

Öfkeli Anne

— Spoiler —

Filmi açıp ilk on dakikasını izleyince konuyu ve aslında olayın gidişatını biraz öğrenmiş gibi oluyosun ama bu asla kötü bir durum değil hatta benim için aşırı güzel bir durum oldu. Yaralı bir annenin bu işin peşini ne olursa olsun bırakmayacağına daha ilk on dakikadan emin oluyoruz. Kasaba halkının ve polislerin iyice durumu kabullenip olayı örtmeye başlamasına zaten sinirli olan Mildred, ailesinin de yanında olmadığını bildiği için tek başına bir şeyler yapmak ister ve evinin olduğu yoldaki eski bilboardları kiralar. Üç bilboarda sırasıyla yazılar yazdırır ama en önemli olan durum kasaba şefinin ismini vererek aslında tüm kasabaya soru sormasıydı. “Ölürken tecavüze uğradı.”, “Hâlâ kimse tutuklanmadı mı?”, “Bu nasıl olur şef Willoughby?”

“HOW COME, CHIEF WILLOUGHBY?”

Şef Willoughby, Mildred’dan sonra olayı en çok aydınlatmak isteyen kişi durumda ama pozisyonu gereği bu olayı aydınlatamadığı için tüm sorumluluk onda kalıyor. Hatta bana göre Mildred’ın eski kocası ve çocuğu dahil kimse bu kadar çok istemeyez. Willoughby pankreas kanseri olduğu için zaten çok kısa süresi kalmış ve son günlerinde dahi olsa bu olayı aydınlatmak için çalışmaktadır.
Mildred’ın kasabanın tüm polis teşkilatına karşı gelişini, polislere karşı dik duruşunu ve yeri geldiğinde polis karakolunu bile yakabileceğini görmüş oluyoruz. Bu olaylar gelişirken iyiden iyiye Mildred ile birlikte siz de bu gidişata karşı koymak istiyosunuz. Kasabada yaşadığı toplum baskısı ve insanların onu dışlamasına karşı sen de kendini dışlanmış ve yalnız kalmış hissediyosun. Film akarken acaba bu kadar insan beni sevmese, beni görünce benden kaçsa hatta beni kasabadan kovmak için çabalasa acaba bir gün daha kalır mıydım diye düşünüyosun? Ama bir yandan da olayı aydınlatmak için neler yapabiliriz? ya da bundan sonra bir daha olmaması için neler yapılmalı? gibi düşüncelere de kapılıyosun. Bir ara Mildred’ın gerekirse tüm dünya da doğan herkesin dna örneği alınsın ve saklansın fikrine çok sıcak bakmaya başlıyosun.

Şef ile sorgu ordasında oldukları sahne filmin en etkileyici sahnelerinden biriydi. İzlerken şefin dişçiyi hiç önemsemediği zaten belliydi, aslında ikisi de bak biz iyi taraftayız demek için can atsa da karşı karşıya gelmişlerdi. Ama o kan öksürme olayıyla birlikte tüm duygular aniden değişti. Şefin özür dilemesi ve Mildred’in tüm şefkatiyle yardım etmeye çalışması aslında şefin zor durumda kalınmasıyla da belki açıklanabilir. Bence şefin ne kadar iyi biri olduğunu zaten Mildred da biliyo ama bu işi çözmesi gerekenin de o olduğunua inandığı için ölecek de olsa ona yüklenmeye devam edeceğini gösteriyor.
Şefin intiharı, intihar mektubunda eşine “eğer varsa cennete gidiyorum yoksa da senin yanın zaten benim cennetimdi.” demesi, ardında üç kişiye (eşi, Mildred ve Dixon) mektuplar bırakması, başlarda saf kötü olduğunu gördüğümüz memur Dixon’ın şefin ardından yıkılması, şefin eşinin Mildred ile konuşmasında “eşinin intihar ettiği günün sabahında ne yapılır bilemiyorum.” demesi ama Mildred’ın kızının ölümünün sabahından bahsetmemesi, bilboardlar yandığında Mildred’ın bilboardlar arasında koşuşturması gibi birbirinden etkili birçok sahne olan bu filmi izlediğim için çok mutlu oldum. Herkese de tavsiye ediyorum. Kesinlikle izleyin izlemezseniz çok şey kaybedersiniz gibi bir durumu olmayan “bakın benim bir hikayem” var diye o hikayeyi bize anlatan güzel bir film.

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Oscar’ı

Filmde Dixon rolünde oynayan Sam Rockwell büyük başarısıyla En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Oscar’ını kazandı ve bence son derce haketmiştir. Haketmiştir diyorum çünkü rakipleri kimdi? nasıl oynadılar? gibi bilgiler bende yok.


Filmde çoğu karakter, film boyunca, başta tanığımız gibi finale kadar geldi. İçlerinden sadece biri köklü değişime uğradı o da memur Dixon. Hem de normal bir değişim değil çok fazla özelliği çok çok kısa zaman içinde değişime uğradı. Film boyunca Dixon rolünü iki farklı oyuncu oynuyormuş gibi bile hissedebilirsiniz. Filmin akışı içinde bir tane saf kötü karakter bize gösterildi. Bu saf kötü karakterimiz olan Dixon; babası tarafından terk edilmiş, annesiyle yaşayan, en büyük başarısı polis olmak olan, fazlasıyla ırkçı, patavatsız ve görgüsüz bir karakter. Annesinin kendisi hakkında kötü bir izlenime kapılmamasını çok fazla önemseyen bu karakter, polis olmanın verdiği avantajla kasaba içinde istediği gibi at koşturmayı kendisine hak gören bir tip. Ciddi anlamda uyuz olduğum bu karakter için hayatta en önemli şey annesinin yanı sıra polis şefi olan Willoughby. Zaten karakterin değişiminin başladığı yer de filmin ikinci yarısı olan Willoughby’nin intiharı sonrasına denk geliyor.
İntihar sonrası reklamcıyı camdan atmasıyla polislikten atılıyor ve bu yaptığı hareketli olumlu bulmaya devam ediyor. Babasının onu çocukken terk ettiği zamanlar gibi Willoughby’nin ölümü sonrası tekrar boşluğa düşüyor ve bu elindeki tek başarı olan polislik de elinden alınmış durumda. Kendini alkole veren Dixon’ın intihar edeceğinin düşünüyodum ki Willoughby’nin Dixon’a bıraktığı mektup ortaya çıkıveriyor.

Mektupta şef Willoughby; hiç ama hiç beklemedğim bir şekilde aslında sen özünde çok iyi birisin, istesen her şeyi başarırsın, kalbinin sözünü dinle, dünya için iyi şeyler yap tarzında şeyler yazmış. Bu mektuptan sonra Mildred’in karakolu yaktığı anda karakolun içinde kaldığı için yüzünün yarısını da kaybediyor. Artık hayatta kaybedecek hiçbir şeyi kalmıyor ve bir de camdan attığı reklamcıdan gördüğü nezaket karşısında iyice kendinden utanıyor. O anda iyi bir insan olmaya başlıyor. Hatta filmin sonunda bir tecavüzcüyü öldürmek için yola çıkan Mildred’in yanında oturan tek karakter Dixon oluyor.

Berbat Sondan Son Anda Vazgeçiş

Filmi güzel güzel izlerken hem bir yandan duruma üzülüyor hem durumu açığa çıkarmak için bir şeyler düşünüyor hem de ara ara yapılan dozunda espriler ile gülebiliyordum. Ama filmin sonlarına doğru Willoughby’nin Mildred’a bıraktığı mektupta yazdığı gibi, “katil birgün bir barda bu hikayeyi anlatırken bile yakalanabilir” sözünden sonra barda yaptığı tecavüzü anlatan leş bir karakter ortaya çıkınca adeta yıkıldım. Bir yandan katilin bulunmasını isterken bir yandan da böyle bulunacaksa tüküreyim böyle filme diyosun. Tabiki önceden planlandığı gibi katil o karakter çıkmıyo ama o çıkıcakmış tedirginginliğ bile ayrı bir dert. Çıksa sevinmek yerine üzülcek olmak da ayrı bir dert. Ülkede olmadığı için bu karaktere de hukuk hiçbir şey yapmıyor ama Dixon ve Mildred filmin sonunda şu elemanı bir ziyaret edelim diye yola çıkıyorlar. Çok büyük bir eksiden son anda nötr duruma getirdi film.


Neden Bunu Yaptınız

Film bittikten sonra akılda bazı sorular ve sorunlar kalmıyo değil. Sorulardan bazıları acaba o şerefsiz tecavüzcüyü vuracaklar mı? İleride olay aydınlatılacak mı? gibi şeyler. Ama bu gibi soruları sordurması normal bir durum.
Normal olmayan, en azından benim için normal olmayan, durum ise filmin tek kötü karakteri olan, ırkçı, saf, masum bir insanı camdan atmış Dixon’ı filmin sonunda bize adeta bir kahraman olarak göstermesi. Böyle kahraman olmaz olsun. Irkçı bir insanı gözümüze bakın koca kasabada yine tek insan bu çıktı hadi alkışlayın diye sokmak bence hiç güzel bir hareket değildi. Kocaman bir çöp olan Dixon bu kadar kısa sürede tüm kötülüklerden arınamaz bu imkansız. Neyse işte bunlar olumsuz olsa da bu iki zıt karakteri Sam Rockwell harika oynamış tekrar belirteyim.

Büyük İroni

Filmde dikkat ettiğim bir konu da (aslında bu konuyu gözümüze sokmuyorlar ama) hukuk sistemindeki komik durum.
Filmde tecavüz edilmiş, yakılmış ve öldürülmüş bir karakter var ama suçlu veya şüpheli yok. Ceza alan da yok.
Filmde dişçinin parmağını delen bir karakter var, şüpheli var, suçlu var. Ceza alan yine yok.
Filmde karakolu kundaklayan, içindeki insanın yanmasına sebep olan bir karakter var, şüpheli var, suçlu var. Ceza alan yine yok.
Filmde ırkçılık yapan, siyahilere kötü davranan, nezarethanede döven bir polis var, şüpheli var, suçlu var. Ceza alan yine yok.
Filmde masum bir karakterin yüzüne copla vuran, onu camdan aşağı atan bir polis var, şüpheli var, suçlu var. Ceza alan yine yok.
Tek ceza alan karakter var ve o da siyahi bir kadın. Suçu da esrar bulundurmak. Ulan bu nasıl iş dalga mı geçiyonuz? Tecavüz, darp, cana kast, kundaklama, adam yaralama, ırkçılık tamamen cezasız esrar ise cezalı.

— Spoiler —

Not: Tamamen yazı bittikten sonra farkediyorumki başta ben bunu uzun uzun yazmam dediğim filmin adını ne uzun ne de kısa bir şekilde bir daha hiç yazmamışım :))

BONUS FİLM POSTERLERİ







Kansız Kvothe — Selim Can Ermiş @2019 Medium Linki

0 yorum:

Yorum Gönder